ithalattan vergi almak
Fiil
kalın bir boya tabakası sürmek
Fiil
havagazı borusu döşemek
Fiil
yanlış anlaşılmaması için açıkça belirtmek
Fiil
(Br) klasöre geçirmek
Fiil
(a) ertelemek, tehir etmek, (b) oya/reye koymak.
mesleğini tehlikeye atmak
Fiil
ümitlerini birine bağlamak
Fiil
bir şey üzerinden vergi almak
Fiil
kılına dokunmak/zarar vermek, elini sürmek.
I won't let anyone lay a finger on him: Onun kılına
dokundurtmam.
It's not my fault, I never laid a finger on her.
bir şey üzerine haciz koymak
Fiil
bir binaya vergi koymak
Fiil
gemiyi tezgâha koymak
Fiil
bir gemiyi karaya oturtmak
Fiil
söz özgürlüğüne ambargo koymak
Fiil
birinin kabulü için zaman sınırı tespit etmek
Fiil
(a) birisini yakalamak, tutuklamak, ele geçirmek, enselemek, (b) (dinî törende papaz) elini birinin başına
koymak, kutsamak, takdis etmek, (c) el uzatmak, tecavüz etmek, saldırmak, dövmek.
tutmak, yakalamak, ele geçirmek, bulmak, yakasına sarılmak.
tütüne ağır vergi koymak
Fiil
ele geçirmek, yakasına yapışmak, yakalamak, tutmak,
mec. bahane etmek, istifade etmek.
abartarak övmek/methetmek, ballandırmak, göklere çıkarmak, dalkavukluk yapmak, yaltaklanmak, bin dereden
su getirmek.
Bob wanted to go to the movies. He layed it on thick to his mother: Bob sinemaya gitmek için annesine yaltaklandı.
açık ve kuvvetle konuşmak
Fiil
abartarak övmek/methetmek, ballandırmak, göklere çıkarmak, dalkavukluk yapmak, yaltaklanmak, bin dereden
su getirmek.
Bob wanted to go to the movies. He layed it on thick to his mother: Bob sinemaya gitmek için annesine yaltaklandı.
aşırı övmek/methetmek, pöhpöhlemek, dalkavukluk etmek, abartmak.
abartarak övmek/methetmek, ballandırmak, göklere çıkarmak, dalkavukluk yapmak, yaltaklanmak, bin dereden
su getirmek.
Bob wanted to go to the movies. He layed it on thick to his mother: Bob sinemaya gitmek için annesine yaltaklandı.
(US) önergeyi belirsiz ileri bir tarihe atmak
Fiil
belgeleri mahkemeye sunmak
Fiil
bir at üzerine filan miktar oynamak
Fiil
dil çalışmasına özel önem vermek
Fiil
yabancı dillere önem vermek
Fiil
birine sıkı sıkı talimat vermek
Fiil
(US) kanun tasarısını sonraya bırakmak
Fiil
gözüne çarpmak/ilişmek, görmek, bakmak.
When I set eyes on Paris for the first time … : Parisi ilk defa gördüğüm zaman …
(a) üstüne basmak, tam isabet ettirmek, olduğu gibi hatırlamak, göstermek, (b) (isabetle) bulmak, bulup
çıkarmak, keşfetmek.
I can't quite put my finger on what's wrong with the engine.
lay one's finger on the cause: sebebini bulmak, meselenin esasına parmağını basmak.
eski mevkiinde olmamak
Fiil
önergeyi belirsiz ileri bir tarihe atmak
Fiil
kabahati birinin üzerine atmak, birini kabahatli bulmak.